18 Aralık 2015 Cuma

Bu müze başka müze


Bitmek bilmeyen soğuk havaların biraz da olsa yurdumuzu terk etmesiyle birlikte outdoor aktiviteler de gün yüzüne çıkmaya başladı. Hem gözlerinizin hem de ciğerlerinizin bayram etmesini isterseniz bildiğim güzel bir yer var. Belgrad Ormanı'nın güneydoğusunda kalan Atatürk Arboretumu burayı ziyaret edenlere tam bir görsel şölen sunuyor. 

Peki nedir bu Arboretum?

Arboretum, bilimsel araştırma ve gözlem amacıyla yaşları ve orijinleri belli, uygun seçilmiş alanlarda yetiştirilip sergilenen botanik bahçeleridir. Ülkemizde iki adet arboretum bulunuyor. Bunlardan biri 1949 yılında 38 hektarlık bir alanda Prof. Dr.Hayrettin Kayacık'ın önerisi üzerine kurulan Atatürk Arboretumu, diğeri ise Hayrettin Karaca tarafından Yalova'da kurulan Karaca Arboretumu'dur.


                


Atatürk Arboretumu'na nasıl ulaşacağımız ilk bakışta bizi biraz ürküttü ama yaklaşık 1 saatte toplu ulaşım kullanarak gelmeyi başardık. Üsküdar'dan motorla Beşiktaşa, oradan minibüsle Hacıosman'a sonrasında da Bahçeköy otobüsünü kullanarak buraya ulaşabilirsiniz. Giriş için 10 TL ödeyip broşürünüzü alın ve bırakın kendinizi yeşilin ellerine.





Arboretumun içinde 2 adet göl,  birbirinden farklı 2000 adet bitki ve pek çok gelin damat var:) Kendinize daha sessiz bir yer arayacak olursanız büyük gölden biraz uzaklaşmanız gerekiyor. Sessizliğin ve manzaranın tadını çıkarabileceğiniz birçok ıssız köşe var burada. Banklardan birine oturun ve sadece dinleyin. Bol bol fotoğraf çekip gününüzün 3-4 saatlik kısmını bu canlı müzeye ayırabilirsiniz. Şimdiden iyi eğlenceler...

16 Aralık 2015 Çarşamba

İş çıkışı nereye gidelim?

"Etrafımda yine kızlar, bir akşam dışarıdayız:)"





Bir haftayı daha neredeyse bitirmek üzereyiz. Uzun zamandır ev ve iş arasında mekik dokuduğumuzu fark edince biz de attık kendimizi dışarı. Evet hava soğuk ve yağmurlu olabilir ama bu bizi durdurabilir mi? Elbette hayır diyenlerdenseniz o zaman koşun Cihangir'e gidiyoruz. Bir kaç gün önce bulduğumuz butik kahvecilerden rastgele biri için yollara düşüyoruz. Ne için? Farklı bir tat uğruna, Sonuç? Pek iç açıcı değil:)

 
     
Peki ama nasıl gidilir Cihangir'e?

Metrodan Taksim'de indikten sonra İstiklal'e girmeden Sıra Selviler'den buraya ulaşabilirsiniz. 











 Bizim listeden seçtiğimiz yer Brew Lab isminde sevimli bir kahve dükkanıydı. Ortamı oldukça rahat ve müzikler çok keyifli. Pek çok çeşit kahve bulunuyor burada. Tuzlu Karamelli ve Flat White isminde iki kahvesini deneme şansımız oldu bizim. Tuzlu Karamelli de ne öyle diyebilirsiniz ki çok haklısınız, ismi zaten evet ben farklıyım diyor ama, biz ısrarla denemek istedik. Ve anladık ki, tereyağ ve karamel kahve için pek bizlik değil:)


Ve işte o meşhur Tuzlu Karamelli:)





 Flat White, sütlü filtre kahveye çok benziyor. Tamam kahve seçimi konusunda biz çok başarılı olamamış olabiliriz ama yine de sadece müzikleri için bile gidilir.Eğer buraya hiç gitmediyseniz iş çıkışı gidilebilecek güzel mekanlardan biri. Organize olun hadi:)

13 Aralık 2015 Pazar

Galata Simitçisi







Bundan yaklaşık 2 ay kadar önce Karaköy'de dolaşırken tesadüfen fark ettiğimiz Galata Simitçisi, yolumuz düşerse uğrayacağımız bir yer olmaktan çıkarak, haftasonu planımıza dahil ettiğimiz bir mekan haline geldi. Günün her saatinde yenebilen simidi, fırından çıktığı gibi yemek için bizim tek durağımız artık burası. Burada sadece simit yok, biz tahinli çöreğini ve simidini test ettik sıra sıra gidiyoruz:) Küçücük bu simitçinin önünden fark etmeden geçip gittiyseniz bir uğrayın derim. Yetişmeniz gereken bir yer yoksa, bizim gibi termosunuza çayınızı alıp, Karaköy sahilde keyif yapabilirsiniz.


  "Beni de kendilerine benzettiler, ayiyim ben ayiiii simit çay ne demek?"


Bizim yaptığımızı yapın demiyorum ama hazır Karaköy'e kadar gelmişken Güllüoğlu'na uğrayın ve çok abartmadan bir kaç çeşit baklavanın tadına bakın. Üstüne bir de balık ekmek yediniz mi tamamdır.  Kısacası Karaköy'e gelerek mini bir gastronomi turu yapabilirsiniz. Şimdiden herkese afiyet olsun:)

























Nasıl gidilir?

Karaköy'e en rahat Kabataş - Bağcılar tramvay hattını kullanarak ulaşabilirsiniz. Kabataş'a gelmek için ise en kolay yol, metro kullanarak Taksim'e gelmek oradan da füniküler ile Kabataş'a geçmek. Tramvaydan Karaköy durağını inip Galata Simitçisine yürüyerek gidebilirsiniz.






2 Aralık 2015 Çarşamba

Siz hala koşmuyor musunuz?

37 yıldır iki kıta arasındaki en önemli etkinlik olan geleneksel İstanbul Maraton'unu sorunsuz atlatmanın gururuyla yazıyorum bu satırları:) İlk maraton deneyimim ve ilk kez kapalı olan yollara bakmadan geçirdiğim en değerli hafta sonum.Önemi büyük!

Ve işte yürüyoruz...

Sabahın erken saatlerinde Altunizade'ye geldik. Kalabalığa katılıp katılmama konusunda biraz kararsız kaldıktan sonra Altunizade'de bıraktığımız bedenlerimizi köprü girişinde bulduk.Kalabalığa güvenmek zorundasınız burada:) Şaşırtıcı derecede bir düzenle köprüye kadar kimse kimseyi ezmeden geldik. Çok çeşit insan görmek mümkün burada. Ama sıklıkla karşılaşılan görüntü, buldukları yüksek yerlere çıkarak fotoğraf çektiren insanlar...

 Her gün işe gidip eve gelmek için kullandığım Boğaziçi Köprüsü'nden bu kez keyif için geçiyor olmak tarifsiz bir mutluluk:) Sadece geçip gitmekle olmaz dediler, köprü üzerinde kahvaltı şartmış. Öyle şey mi olur demeyin, oluyormuş gerçekten. Bakın...


Yol boyunca kucağımızda taşıdığımız Bobo'da köprüyü yürüyerek, trafiksiz ve stressiz geçmiş olmanın mutluluğunu böyle kutladı... 



Ama biz bu fotoğrafları çekerken neler mi oldu? 


İşte cevabı:)





16 Kasım 2015 Pazartesi

Gelin sonbaharın kalbine gidiyoruz...

Hafta sonu şehirden biraz uzaklaşayım diyenlere yemyeşil bir kaçamak önerisi geliyor. İğneada...

Kırklareli'nin Demirköy ilçesine bağlı olan İğneada şimdilerde 3. nükleer santral yapımının planlandığı yer olarak gündeme geliyor. Buraya İstanbul'dan yaklaşık 3 saatlik bir araba yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Bozuk yolları ve sisli dağları sebebiyle bizim yaptığımız gibi yapmayın ve burada 1 gece konaklayın. Günübirlik gelmek için pek uygun değil bence. Biz yol üstünde gördüğümüz sucuk ekmek tabelasına aldanıp aç karnımızı doyurmaya kalkınca, karanlığa kalıp korku filmini aratmayan koşullarda yolculuk etmek zorunda kaldık, siz bunu yapmayın:)

Biz tabiat parkına girene kadar tuvalet ve yemek için durduğumuz için baya zaman kaybettik. Eğer kalacaksanız çok sıkıntı değil ama günübirlik gidecekseniz elinizi biraz çabuk tutun. Küçük bir tabelası var Tabiat Parkının, yine bizim gibi yapmayın, tabelayı kaçırmayın:) Parkın içinde 4 tane göl var. Mert Gölü, Hamam, Saka ve Pedina Gölü...Sonbaharın tüm tonlarını burada görmek mümkün, fakat insan görmek çok zor. Kimsecikler yok, sessiz ve sakin, yeşile doyacağınız bir bıdı bıdı

Buraya eğer yazın gelirseniz Karadeniz'in hırçın sularında yüzebilir, 22 km'lik uzuuuuun plajında doyasıya güneşlenebilirsiniz.


Bırakın kendinizi sonbahara...






Hamam Gölü için yolda karşılaştığımız yerel halkından bilgi aldık yol tarifi için ama biz yine de yolu karıştırdık:) Yolda hiç tabela yok, rastgele bulduk gölü. Yazılıp silinmiş tabelaya Hamam Gölünü kazıdık. Yardımcı olabilir size de...


Yaklaşık 4-5 saat burada zaman geçirdikten sonra dönüş yolunda gördüğümüz sucuk ekmek yapan bir yere girdik. 










































Güzel bir bahçesi var mekanın...












Kuzinede pişmiş manda sucuğu...Evet lezzetli, bizim yediğimiz bol baharatlı az etli sucuğun tam tersi...








9 Kasım 2015 Pazartesi

"Buraya tez bir han yapıla"

17.yy'a gidiyoruz ve o dönemde Kösem Sultan tarafından yaptırılan Mahmutpaşa'daki Valide Han'ın çatısına çıkıyoruz. Burası İstanbul'un en eski hanlarından biri olarak biliniyor. Şimdilerde yerli ve yabancı turistlerin akınına uğrayan bu hanın popüler olmasının sebebi ise çatısına çıktıktan sonraki İstanbul manzarası. James Bond'un Skyfall filminde de kullandığı bu hanın çatısı, kişi başı 1 TL ödeyerek size hanın kapısını açan çaycı Mehdi Amca'nın söylediğine göre, burayı Avrupalılar keşfetmiş, sonra da böyle popüler bir yer olup gitmiş.








Geçmişte kervanların konakladığı bu yere Kabataş'tan tramvay ile ulaşabilirsiniz. Eminönü'de inip buradan Mahmutpaşa'ya yürüyün. Han'a girdiğinizde bir miktar endişe duyabilirsiniz. nereye geldim diye ama geri dönmeyin:) Çatıya çıkmak isteyen insanları göreceksiniz Mehdi Amca'nın yanında. Biz gittiğimizde çok rüzgar vardı ve çok kalabalıktı. Daha sakin bir zamanda, daha az insanın olduğu bir anı yakalamak isterdim açıkçası. Çünkü öyle yüksektesiniz ve karşınızda öyle eşsiz bir manzara var ki, sadece sessizce oturup saçma sapan bir şey düşünmek bile insana iyi gelebilir...





















Han'ın en yüksek kubbesinin üzerine çıkıp fotoğraf çektirmek isterseniz ( ki bence diğerlerinden farkı yok) biraz sıra beklemeniz gerekebilir. Pek çok artistik poz vermek isteyen ziyaretçi göreceksiniz burada. Bu yıl gördüğüm Pisa kulesini sırtına almak isteyen turist teyze gibi burada da perspektif yardımıyla pek çok binayı, köprüyü tutmaya itmeye çalışan insanlar var:) Siz onları boşverin de şu manzaranın doyasıya tadını çıkarmaya çalışın. Karşınızda Eminönü, Yeni Cami, Sirkeci, Galata Kulesi ve Boğaziçi Köprüsüyle büyüüüük İSTANBUL. Şimdiden iyi seyirler:)





































22 Ekim 2015 Perşembe

Koşun operaya gidiyoruz

  Kadıköy'ün en önemli simgelerinden biri olan Süreyya Operası'nın önünden kim bilir kaç defa geçip "Şuraya bir türlü gelemedim." dediniz. Her hafta pek çok etkinliğin sergilendiği bu opera binasına gelmenin şimdi tam zamanı. Süreyya Operası bundan tam 91 yıl önce, 1924 yılında Süreyya İlmen Paşa tarafından, Avrupa'nın en ünlü opera ve tiyatro binalarından esinlenerek yaptırılmış.







Aslında, opera, tiyatro ve balo salonu olarak tasarlanan bu bina,sadece sinema salonu olarak hizmet verdi. 2003 yılında sinemanın tüm ses sitemi ve teknik ekipmanları yenilendi. Fakat yeteri kadar insanı kendine çekemeyince 2005 yılında Kadıköy Belediyesi tarafından 49 yıllığına kiralandı. Bu tarihi yapı, 2 yıl restorasyon görüp Türkiye'nin 6.opera binası olarak kullanılmaya baslandı. 


Önünden her geçtiğimde ilk defa görürcesine inceleyip, buraya gelmek için fırsat kollayan ben, bu aksam İtalyanca adı "La Cenerentola" olan Külkedisi operasına geldim. Giacchino Rossini tarafından bestelenen 2 perdelik bu görsel şölen kulaklarınıza gözlerinize bayram ettirecek. Yalnız ufak bir yer tavsiyem olacak ki o da Loca 1'den bilet almamaya çalışmanız yönünde. Çünkü sahnenin 1/3ü görünmüyor. 

İlk perde yaklaşık 1,5 saat sürüyor ve ben ilk perde hiçbir şey göremediğim için sinsice bir plan yapıp sahneyi iyi görebileceğim boş olan yerleri gözüme kestirdim. Ve 2.perdeye sahneyi en net görebileceğim yerde izliyor olmanın verdiği keyifle başladım:) Yaptığımı değil dediğimi yapın, paraya kıyın ve biletinizi iyi yerden alın:) Bu arada kendinizi oyuna kaptırıp tavana bakmayı ihmal etmeyin. Şimdiden iyi seyirler.

"Bence herkes operaya gelmeli, şşş sessizlik lütfen..."